
Plastik atıklarımız, eğer doğru bir sistemle toplanır, ayrıştırılır ve işlenirse; birer çevre sorunu değil, stratejik bir kaynak haline gelebilir. Bu bakış açısıyla hareket ettiğimiz sürece hem çevremizi koruruz hem de ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayabiliriz.
Dünya üzerinde ülkeler, atıklarına “enerji kaynağı ve hammadde” ya da “çöp” olarak bakanlar olarak ikiye ayrılıyor. Biz maalesef ikinci kategorideki ülkeler arasında yer alıyoruz. Bu nedenledir ki plastik atıklar gibi, gelişmiş ülkelerin uzun yıllar önce çözdüğü problemi, “çevrecilik” adı altında tartışıyoruz.
Oysa plastik, 20’nci yüzyılın en çevreci buluşları arasında başı çekiyor. Yaşamımızın her alanında ve her anında yer alan plastik maddeler, pek çok kez geri dönüştürülebiliyor. Ömrünün son aşamasında ise asgari fuel-oil kadar enerji değeri bulunuyor.
Türkiye’de kişi başına plastik tüketimi 70-80 kg arasında değişirken, Almanya’da bu rakam 110 kilogramın üzerinde. Peki hiç Almanya’da denizlere, nehirlere, sokaklara, toplu yaşam alanlarına gelişigüzel atılan plastik madde görebilir misiniz? Elbette hayır.
Bu nedenlerle, geri dönüşüm bilincinin bugünün dünyasında “çevre meselesi” olmanın çok ötesinde bir “kalkınma meselesi” olduğunu anlamamız ve anlatmamız gerekiyor.
Hele hele Türkiye gibi enerji ve hammadde kaynakları sınırlı ülkelerde, kaynakların verimli kullanımının bir tercih değil, zorunluluk olduğu kuşku götürmüyor.
Geri dönüşüm, yeni petrokimya yatırımı olabilir
Plastik sektörümüz açısından ise bu zorunluluk, geri dönüşümle bir petrokimya tesisi kurmak kadar önemli bir fırsatı beraberinde getiriyor.
Ülkemiz bugün Avrupa'nın ikinci, dünyanın altıncı büyük plastik üreticisi konumunda. Ancak bu üretimin neredeyse tamamı ithal petrokimya hammaddelerine dayanıyor. 2008’de yüzde 24 seviyesinde olan yerli üretim katkısı, bugün yüzde 7’ye kadar gerilemiş durumda. Bu tablo, sektörümüzün rekabet gücünü sınırlamakla kalmıyor, dışa bağımlılığını da artırıyor.
Geleneksel bir petrokimya tesisi kurmak, hele ki bu tesisi entegrasyona dayalı olarak kurgulamak milyarlarca dolarlık yatırım gerektiriyor.
Ancak elimizin altında bir “hammadde kaynağı” var: Plastik Atıklarımız.
Plastik atıklar, doğru ayrıştırma, sınıflandırma ve teknolojik işleme süreçleriyle geri kazanıldığında hem hammaddeye hem de enerjiye dönüşebiliyor. Yani bu potansiyeli doğru kullanırsak, aslında çöpümüzün içinde yeni bir petrokimya tesisinin olduğunu görebilmemiz mümkün.
Kaynağında ayrıştırma ve kamusal stratejiler
Elbette bu dönüşümün gerçekleşmesi sadece biz sanayicilerin ya da hammadde üreticisi şirketlerin gayretleriyle mümkün değil. Devletin bu süreci destekleyici politikalar geliştirmesi, atık yönetiminde kaynakta ayrıştırmayı teşvik etmesi ve geri dönüştürülmüş hammaddelere yönelik kalite standartlarını netleştirmesi gerekiyor.
Atık değil kaynak gören bir bakış açısı
Plastik atıklarımız, eğer doğru bir sistemle toplanır, ayrıştırılır ve işlenirse; birer çevre sorunu değil, stratejik bir kaynak haline gelebilir. Bu bakış açısıyla hareket ettiğimiz sürece hem çevremizi koruruz hem de ülke ekonomisine yüksek katma değer sağlayabiliriz.
Yerli petrokimya yatırımımızı, kendi atığımızla finanse etmenin ve işletmenin zamanı geldi.
Sıfırdan tesis aramak ya da kurmak için çabalamak yerine, kaynağımızın zaten elimizin altında olduğunu idrak etmeliyiz.
Çocuklar eğitecek…
Türkiye’nin atıkların ayrıştırılması, geri dönüşümü ve son tahlilde enerji üretimi ile birlikte çok acil olarak milli bir stratejiye ihtiyacı bulunuyor. Bu stratejinin uygulanmasında ilk adımın ise anaokullarından atılması gerekiyor. Ergenliğe ulaşan bir çocuğun atıkların ayrıştırılması ile ilgili bir bilince sahip olması zorlaşıyor. “Anne ve babaların çocuklarını bu konuda eğittiği bir düzen değil; çocukların ebeveynlerini eğittiği bir yönetim modeline ihtiyacımız bulunuyor. Tabii ki en önemli görev de belediyelere düşüyor.